20 Mart 2009 Cuma

KURÂN ve HAYATIMIZ - III

Yazı dizimizin geçen bölümünde “Kuran’ı kimler anlayabilir” sorusunun cevabını yine Kuran’ın kendisinden dinlemiştik. Bu bölümde, insanın Kuran’ı anlama çabalarının ürünleri olan Tefsir ve Meal kitapları ile, Kuran’ı hayata uygulama konusunda örnek alınan Hadis ve Siyer ( İslam Tarihi ) kitaplarının, Kuran’ı anlama çabamız ile ilişkisini inceleyeceğiz.

Hz. Peygamber ( selam O’na ) döneminde yaşayan kimseler, Kuran’ı bizzat peygamberin ağzından dinliyorlar ve onunla ilgili açıklamalarını uygulamalarını direk vahyin elçisinden alarak hayatlarına tatbik ediyorlardı.

Hz. Peygamberin ölümünden sonra, O’nla beraber yaşamış arkadaşlarının ölümlerine kadar herhangi bir tefsir çalışması yapıldığını görmüyoruz. Kaynaklardan Elimize ulaşan ilk tam tefsir çalışması Mukâtil bin Süleyman’ın ( ölümü h.150 ) TEFSİR-İ KEBİR isimli eseridir
(Hz.Peygamberin ölümünden yaklaşık 100 yıl sonra). Yine en erken dönem tefsirlerinden biri Taberi’nin ( ölümü h.310 ) CAMİU’L BEYAN Fİ TE’VİLİ’L-KURAN isimli eseridir. Bunları takip eden yüzyıllar içerisinde günümüze kadar çok fazla sayıda Kuran tefsiri yapılmış ve yayınlanmıştır.

Kuran-ı Kerim’in ilk tercümesinin, Hz. Peygamberin güzide arkadaşlarından Salman-ı Farisi’nin kendi dili olan Farsça’ya yaptığı tercüme olduğu bilinmektedir. Bize ulaşan ilk Türkçe meal, 1333 yılında Şirazlı Hacı Devletşah oğlu Muhammed’in kaleme aldığı Türkçe meal çalışmasıdır. Kuran’ın, 1141 yılında Latince, 1513’de İtalyanca, 1616’da Almanca, 1647’de Fransızca, 1648’de İngilizce mealleri yayınlanmıştır. Bu süreci takiben Kuran tüm dünya dillerine tercüme edilmiştir.

İlk yazılı hadis kitapları ve siyer kitapları da Hz. Peygamberin ölümünden sonraki yüzyıl içerisinde yazılı olarak telif edilmiştir.

Tüm bu yazılı eserlerin özünde İslam dinini, onun peygamberini ve Kuran’ı anlama, geniş halk kitlelerine açıklama gayreti vardır. Ancak, İslam dünyasının Hz. Peygamberin ölümünden henüz 30 yıl geçmesi ile başlayan siyasi çalkantılar dönemi ve bu karışıklıktan galip çıkan Emeviler ve Abbasiler dönemlerinde, o döneme kadar görülmemiş fikri, siyasi ve sosyal çatışmalar, savaşlar, ihtilaller yaşanmıştır. Bu karışıklık döneminde özellikle Hicri 40 – 250 yılları arasında İslam dininin mensupları kıyasıya çatışmışlar ve Sünnilik, Şiilik ve Haricilik gibi ana yollara ayrılmışlardır. Bu yollar da kendi içerisinde gerek kelamî, gerekse fıkhî ve siyasi konularda bir çok hatta onlarca ayrı akımlara, mezheplere bölünmüş ve parçalanmıştır.

O dönemin bir sonucu olarak verilen tüm eserlerde, eserlerin müelliflerinin kendi ait bulundukları siyasi ya da fıkhi akımlara ve mezheplere göre yaptıkları yorum ve düşünceler yer almış, her grup kendi görüşlerini destekleyecek, karşısındakilerin görüşünü çürütecek bir yorum yöntemi izlemiştir. Bunlara bir de iktidarı elinde bulunduranların icraatlarını meşrulaştırmak amacı ile bazı önde gelen kimselere yazdırdıkları ya da anlattırdıkları görüş ve yorumları da eklersek o dönem eserlerinin, özellikle tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarının mahiyeti daha iyi anlaşılacaktır. Hz. Peygamber döneminde ve ölümünden yaklaşık 100 yıl sonrasına kadar insanların Kuran’dan başka hiçbir yazılı eser olmadan bu kadar büyük ihtilaflara düşmemiş olmaları da, bu ayrılıkların temelinde rekabet ve haklı çıkma duygusunun olduğunu açıkça göstermektedir.

Yine bu dönemlerde hızla değişik coğrafyalara yayılan İslam sonucu bu dine girem toplumların kültürleri, adetleri ve felsefeleri ile Hristiyanlık ve Yahudilikden ilim adı altında İslam'a sokulan görüşler de ( israilliyat ve mesihhiyat ) yayınlanan eserlerde etkisini göstermişlerdir.
Özellikle yahudiler ve hristiyanlarla bu konuda girilen rekabet, üstünlük ispat ve peygamber yarıştırmaları sonucu bir çok uydurma ve abartılı hikayeler, yanlış inançlar ve efsaneler de bu eserlere girmişt bulunmaktadır.


Oysa Kuran-ı Kerim bir önceki yazımızda da belirttiği gibi Allah tarafından kolaylaştırılmış ve insanlığın dünya hayatındaki imtihanda onu doğru yola sevk edecek bir araç olarak Rabbimizden kendisine gönderilmiştir. Kuran, tüm anlaşmazlıklar ve ihtilaflar konusunda bir referans kaynağı olduğunu ve bırakınız İslam dininin mensuplarını tüm insanlık ailesinin ihtilaflarında hak ve doğru yolu gösterdiğini bakın nasıl açıkça belirtiyor:

“İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları’ yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (Kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğruya yöneltir.” BAKARA – 213

Evet, dünya hayatımızdaki imtihanımızda Kuran bize bir hatırlatıcı ve doğru cevapları gösterici bir araçtır. Rasuller de ( selam hepsine ) bu vahiyleri insanlara ileten ve içindekileri uygulayarak insanlara gösteren bir rol modeldirler. Bunun yanında, Allah’ın yaratırken insanın aklına, vicdanına ve fıtratına kodladığı bilgiler esas olan olup Vahiyler bunları insanlığa hatırlatıcı bir işlev görmektedir. İslam dini ilk insandan son insana kadar yaratılmış bütün insanların fıtratındaki bilgiyi ona hatırlatıcı olarak her dönemde Allah tarafından Rasuller aracılığı ile insanlığa tekrar tekrar gönderilmiş ve hatırlatılmıştır. Bu dinin insanın aklı, fıtratı ve vicdanı ile birebir uyumlu olduğu ve bu araçlarla içinden çıkamadığı ya da ihtilafa düştükleri konularda bir referans olarak vahyin gönderildiğini, ama insanların bu konuda ayrılıklara düşüp dinlerini parça parça ettiklerini şu ayetler çok açık bir biçimde göstermektedir:

“Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

Gönülden katıksız bağlılar' olarak, O'na yönelin ve O'ndan korkup-sakının, Salatı dosdoğru ikame edin ve müşriklerden olmayın.

Kendi dinlerini fırkalara ayırmış ve kendileri de parça parça olmuşlardır; ki her grup kendi elindekiyle övünüp sevinç duymaktadır.”
RUM 30-31-32

“Hiç şüphesiz din, Allah katında İslam'dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki 'kıskançlık ve hakka başkaldırma' (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir.” AL-İ İMRAN - 19

Gerek Bakara suresinin 213. ayetinde gerekse Rum suresinin 32. ve Al-i İmran suresinin 19. ayetinden açıkça anlaşıldığı gibi insanlar Allah’ın gönderdiği tek din olan İslam’ı kendi heva, heves, azgınlık ve kıskançlıkları yüzünden değiştirmekte ve fırkalara ayrılıp parçalanmaktadırlar.

Hz. Musa ( selam O’na ) ile İsrail oğullarına gönderilen İslam dini, adlarına “Yahudiyiz” diyenler tarafından, Hz. İsa ( selam O’na ) ile tekrar gönderilen adlarına “Hristiyanız” diyenler tarafından ve Hz. Muhammed ( selam O’na ) ile son kez insanlığa gönderilen İslam dini de adlarına “Müslümanız” diyenler tarafından maalesef büyük ayrılıklara ve parçalanmalara uğratılmıştır. Üç grupta kendi aralarında inanılmaz çatışma ve bölünmelere uğramış bir çok kollara ve mezheplere bölünmüşler ve bu ihtilaflarını halen sürdürmektedirler.

Konumuzun mihenk noktasını da işte bu oluşturmaktadır. Hepsi insanlara Allah tarafından ikram edilmiş olan bu imtihan araçları maalesef yine insanlar tarafından ayrı birer imtihan sorusuna dönüştürülmüştür. Kuran’ı anlamak ve güzelce hayatına tatbik etmek için elbette ilmi çalışmalar, Rasullerin hayatı özellikle Hz. Muhammed’in hayatı araştırılmalı incelenmelidir. Tabi ki her insanın Kuran’ı okuyup anlayabilmesine birer araç olacak mealler gereklidir. Kuran ve onun kavramları konusunda eserler verilmeli ve okunmalıdır. Fakat burada düşülen hata, Kuran’ın mutlak referans olduğunun unutulup bu yazılı eserlerin ve insan yorumlarının mutlaklaştırılması olmuştur.

Bunun sonucu olarak mezhep olgusunun bir rekabet konusu haline gelmesi, adına “alim” ya da “din adamı” denilen kişilerin ve Hz. Peygamberden rivayet edildiği söylenen hadislerin mutlaklaştırılması Kuran’ı hep ikinci plana itmiş, insanların dinlerini öğrenecekleri ve ihtilaflarını referans edecekleri biricik Kitap gündemden çıkmıştır. Dinin ahkâmını, şeriatını ve değişmez sınırlarını belirlemeye tek yetkili olan Allah, bütün bu kuralları Kuran’da açıkça belirttiği halde, ilim sahibi insanların hatta Hz. Peygamberin hayatın içinde kendimize bırakılmış alanlarda yaptığı uygulamalar, dönemsel görüşler, çeşitli içtihadler ve geçici kararlar DİNİN ESASLARINDAN, AHKAMINDAN, ŞERİATINDAN imiş gibi MUTLAKLAŞTIRILMIŞLARDIR. Temel sorun budur ve bütün ihtilafların temelinde de bu yatmaktadır.

Kendilerine mazeret arayan insanlar tarafından adına içtihad denilen, fetva denilen mekanizmalar sorgulanmadan kabul edilmiş, yaşanan hayatın tam zıttı ve Kuran’a aykırı birçok görüş bu kitaplar vasıtası ile toplumların vazgeçilmez inançları haline gelmiştir. Bu kitapların hepsi toptan yanlış ve hatalıdır elbette denemez ama içlerindeki bilgiyi Kuran referansına sunmadan olduğu gibi kabul edip mutlaklaştırmak, İslam’ın temel kaidelerine aykırı bir çok maddeyi dinin olmazsa olmazı haline getirmiştir.

Bir olay hakkında görüş bildirdiğinde sahabelerin Hz. Peygambere “ bu sana Allah tarafından mı bildirildi yoksa kendi görüşün mü ya Rasulullah?” diye sormaları ve “hayır, kendi görüşüm” dediği noktalarda sahabelerin fikirlerini açıkça beyan etmeleri ve birçok kez de Rasulullah’ın kendi değil onların fikirleri ile hareket ettiği herkesin malumudur. ( Bkz. Bedir savaşı, Uhud savaşı v.b. ). Hepsinin ihtilafsız hareket ettikleri tek konu ise Vahiyle bildirilenler yani Kuran’ın mutlak hükümleridir. Bu, Hz. Peygamber için böyle ise diğer tüm insanlar için haydi haydi böyle olmak zorundadır.

Sonuç olarak, kendi dinini anlama ve yaşama niyetinde olanlar, dünya hayatında imtihan olmakta olduğunu ve yaşadığı bu hayatın hesabını Allah’a vereceğine iman etmiş olanlar Kuran’ı anlamak ve yaşantılarına tatbik etmek zorundadırlar. Kuran’la beraber tefsir, hadis, siyer mealler de okunmalı, Kuran araştırma kitapları da incelenmeli ve daha güzel bir kulluk için tüm bu araçlar kullanılmalıdır. Bunu yaparken tek dikkat edilmesi gereken, Hüküm sahibi olanın yalnız Allah olduğunu unutmamak ve tüm edinilen bilgileri Kuran’ın mihengine vurmak gerektiğidir. Şu ayetler konumuza son söz olarak yeter:

“İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; sana bunları hak olmak üzere okuyoruz. Öyleyse onlar, Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze iman edecekler?” CASİYE - 6

“Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir” ZÜMER – 18

“Hüküm yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.” YUSUF – 40

“Göklerde ve yerde olanların, O'ndan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi hükmüne kimseyi ortak etmez.

Rabbinin Kitabı'ndan sana vahyedileni oku. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O'ndan başka bir sığınak da bulamazsın.” KEHF 26 - 27

1 yorum:

  1. "Allah’ın yaratırken insanın aklına, vicdanına ve fıtratına kodladığı bilgiler esas olan olup Vahiyler bunları insanlığa hatırlatıcı bir işlev görmektedir.İslam dini ilk insandan son insana kadar yaratılmış bütün insanların fıtratındaki bilgiyi ona hatırlatıcı olarak her dönemde Allah tarafından Rasuller aracılığı ile insanlığa tekrar tekrar gönderilmiş ve hatırlatılmıştır. Bu dinin insanın aklı, fıtratı ve vicdanı ile birebir uyumlu olduğu ve bu araçlarla içinden çıkamadığı ya da ihtilafa düştükleri konularda bir referans olarak vahyin gönderilmiştir.."

    Bu pasajda bahsi geçen akla vicdana kodlanan bilgilere vahiy/hatırlatma olmadan insan ulaşabilirmi yada ulaşabildiği bilgiler onun kurtuluşu için yeterli olurmu ?

    [002.038] Dedik ki; hepiniz oradan inin. Eğer, tarafımdan size bir hidayet gelir de, kim benim hidayetime uyarsa, artık onlar için hiçbir korku yoktur.Ve onlar mahzun da olacak değillerdir.

    006.075] Böylece biz, kesin iman edenlerden olması için İbrahim'e göklerin ve yerin lekûtunu gösteriyorduk.
    [006.076]Gece basınca bir yıldız gördü, «işte bu benim Rabbim!» dedi; yıldız batınca, «batanları sevmem» dedi.
    006.077] Sonra ayı doğarken görünce: Bu mu benim Rabbım? demiş. O da batınca: Eğer Rabbım beni hidayete erdirmeseydi; muhakkak sapanlar
    güruhundan olurdum, demişti.
    [006.078]Güneşi doğarken görünce «işte bu benim Rabbim, bu daha büyük!» dedi; batınca, «Ey milletim! Doğrusu ben ortak koştuklarınızdan uzağım»dedi.

    [093.007] Seni şaşırmış(dalalette) bulup da doğru yola eriştirmedi(hidayet etmedi) mi?

    yukardaki ayetlerde hudayı Allah bize göndermese bizim bu dünyadada ahirettede hüsrana uğrayanlar güruhundan olacağımız hakeza hz.ibrahim ve hz.muhammed için Rabbi ona hidayet etmese kendisinin dalalette olacağı yargısı ön plana çıkartılmış.burdan hareketle yukarda sorduğum soruya kendi içimde bulduğum cevap ise şudur; bizlerin aklına vicdanına işlenen yada kazınan bilgiler bizleri bir noktaya kadar taşıyabilir ondan ötesi için allahtan gelen hudaya muhtaç olduğumuz ortadadır.yani salt akla vicdana kodlanan bilgilerle insan hudayı(hasen bir yaşam şeklini,kendisini refaha taşıyacak hayat prensibinin nasıl olduğunu)bilemez yada hatırlayamaz.zira evlatlıklarınız sizin oğullarınız değildir onları babalarının ismiyle çağırın yada borç hukukunda, iki erkek şahit veyahut bir erkek biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatması bakımından iki kadın şahit getirin gibi hayata dair uygulamaların nasıl olacağını kendi vicdanlarımızın sesini dinleyerek bulamazdık.ancak vicdan, akıl ve fıtrat, kitabı bütünsel manada içindeki delilleri dikkate alarak değerlendirdiğimizde; "evet bu kitap Haktır, rahmeti herşeyi kuşatan Rabbin bizelere merhametinin bir sonucudur" yargısına ulaştıran bir kitap olduğunu noktasına varılıyor.
    lakin imanın ne olduğunu kitap ona gelmezden önce bilmeyen resululllah örneğinde olduğu gibi kitap bir insanı dalaletten kurataran tek klavuzudur.

    Bu konuda sizinde değerli fikirlerinizi bekliyorum.

    YanıtlaSil