22 Nisan 2009 Çarşamba

İSLÂM ve DİĞERLERİ – I. BÖLÜM

Yazı dizimize başlıyoruz. Bu ilk bölümde dinlerin tarihini inceleyeceğiz. DİN kavramının insanlığın belleğindeki yerinin ve hayatındaki yansımasının izlerinin peşine düşeceğiz.

Bu bölümde kullanacağımız araçlar; Dinler Tarihi, Paleontoloji ( fosil bilimi ), Arkeoloji ( kazı bilimi ), Epigrafi ( yazıt bilimi ), Din Antropolojisi gibi bilim dallarından elimize ulaşan veriler, aklımız, fıtratımız, vicdanımız, akleden kalplerimiz ve gözler önünde yaşanan hayattır.
Metodumuz ise, bu araçların verilerini, Allah’ın referans olarak verdiği Vahiy yani Hikmet ile değerlendirip gerçeğe ulaşmaktır.

İnsanların yeryüzünde uzun binyıllardır yaşadığı verisi elimizdedir. Bu insanların kurmuş oldukları medeniyetlerden özellikle son 7.000 yıllık süreç içerisindekiler hakkında oldukça detaylı ve doyurucu bilgilere sahibiz. Bu bilgi ve veriler yukarıda saydığımız bilim disiplinlerinin üzerinde çalıştığı ve dünya müzelerinde insanlığa teşhir edilmekte olan yazıtlar, harabeler, kitabeler, kalıntılar, resimler v.b. somut malzemelerden elde edilmiştir.

Şimdi burada bir an duralım. Tüm okuyuculardan, kendilerine çocukluklarından beri evde anlatılmış ya da resmi derslerle ( okul, cami, kuran kursu, v.b. ) okutulmuş olan dinler tarihi hakkında düşünmelerini rica ediyorum. Özellikle Peygamberlerin gönderildiği toplumların dinleri, din inançları hakkında düşünelim.

Konu üzerinde detaylı araştırma yapmayanlarımızın zihinlerinde beliren düşünce, Peygamberlerin gönderildiği toplumların adeta birer UZAYLI TOPLUMLAR olduğu yönündedir. Uzaylı derken kastımız, sanki birden bire dünyaya ışınlanmış, ne dünya, ne Allah, ne ibadet, ne nusûk bilen, ne tarihi bilgiye sahip, bir süre içinde kendi kendilerine ilham edinerek sadece bir takım taştan, tahtadan heykeller, putlar yapmış ve din diye onların önünde eğilip kalkan, ilah-tanrı diye onlara dua eden insanlar.

Aslında bu tez, ateistlerin, insanların kişisel korkularından sığınmak ve umut etmek amacı ile tapınılacak olağanüstü varlıklar edinmesi, iktidar sahiplerinin de bu insanları yönetebilmek için kullanmak amacı ile bunları kurumsallaştırması yani tanrı edinmenin içgüdüsel bir eylem olduğu ve sonradan siyasallaştırıldığı tezini anımsatıyor. Eğer yazı dizimizi dikkatle takip edecek olurlarsa kendilerinin bile büyük çelişkilerini itiraf etmek zorunda kaldıkları bu tezin de yanlış olduğunu aslında iki tarafında ( klasik dinciler ve ateistler ) tezlerini ya da inançlarını yanlış bir referans üzerine kurdukları çok açık bir şekilde görülecektir.

Özellikle, Hz. Muhammed’in ( selam ona ) gönderildiği 7. Yüzyıldaki Mekke toplumu. Bize anlatılan ve “din adamcıklarının” hala kitaplarında konuşmalarında anlatmaya devam ettikleri o insanlar sanki ne Allah’ı tanıyorlar, ne önceki peygamberleri duymuşlar. Ne Tevrat’tan haberleri var ne İncil’den, ne Yahudilikten ne Hristiyanlıktan ne Mecusilikten ne Hinduizmden. Bu Mekkeli adamlar, Hz. İbrahim’i ( selam ona ) falan bilmiyorlar, Kâbe’nin anlamından haberleri yok da sanki sadece elleri ile yaptıkları put ve heykelleri doldurup onlara ibadet ettikleri bir yer orası. Haccı ( tavafı ile Safa ve Merve’si ile, Arafat’ı Mina’sı ile kurbanı ile), namazı, orucu, sünnet olmayı, kurbanı, sadakayı, guslü, ahireti, cenneti, cehennemi bilmiyorlar, ve Hz. Muhammed çıkıp onlara “bunlar var” diyor da onlar da bunları inkar ediyorlar ve “Sadece putlarımız var bizim dinimiz budur” diyorlar. ( çoğunuzun şaşırdığını biliyorum, evet hepsini ve daha fazlasını biliyor ve yapıyorlardı, eksik, tahrif edilmiş, katıştırılmış bir halde idi ama biliyor ve yapıyorlardı, tıpkı şimdiki birçokları gibi, ileride Kuran’dan delillerini vereceğiz ).

İşte bu bir Anakronizm’dir ( tarih, zaman, nesne, vakıa uyumsuzluğu ) hem de dehşet boyutta. Bu tarih saptırmacılığı ya da illüzyonu o kadar önemlidir ki, hem Müslümanım diyen insanların hem de ateistim diyen insanların büyük çoğunluğunun tüm inanç ya da inançsızlıklarını belirleyen kavramları, değerlendirmeleri, yorumları altüst etmektedir. Öyle ki dinler tarihi konusundaki bu parçalanmış ve saptırılmış referans yüzünden insanlar, inançlarında ya da inançsızlıklarında tam doğru zannettikleri tezler ile hayatlarını yaşamaktadırlar.

* * *

Şimdi bu anakronizmi doğrultma çabamıza girebiliriz. Bu karmakarışık bilgi kirliliğini ayıklamak ve resmin parçalarını yerli yerine oturmakla işe başlamalıyız. İlk yapmamız gereken, en okumuşundan en eğitimsizine kadar büyük çoğunluğun kafasındaki YANLIŞ ÖN KABULLERİ ve bunların Kurân’a ve bilim disiplinlerinin verilerine göre DOĞRULARINI ortaya koymak olacaktır. Dikkatlice ve kendi algımızı da yorumlayarak okuyalım :

1- “Peygamberler neden sadece Mezopotamya Bölgesine ve Samî topluluklara geldi?” “Diğer Putperest toplumlara neden Peygamber gelmedi?”


İnsanlar ellerindeki vahiy kitaplarını okumadıkları, incelemedikleri zaman, akıllarını kullanıp bunları tefekkür etmedikleri zaman işte böyle bir sanrı ile bu garip ve temelsiz soruyu sorabilmekte ve hatta doğru olduğuna inanabilmektedir. Oysa Kurân’da sadece bu bölge insanlarına değil yeryüzünün bir çok yerine tüm büyük topluluklarına (ümmet) peygamberler gönderildiği açıkça anlatılır.

Kuran’da 28 tane peygamberin adından ve hayatından söz edilir. Hz. İbrahim’in, Mezopotamya bölgesine yani Samî toplulukların yaşadığı bölgeye ( Bugünkü adı ile Ortadoğu yani güney doğu Anadolu’dan Arabistan yarımadasına, Basra körfezinden Filistin ve Mısır’a kadar olan coğrafya ) gönderilmiş ve uzun bir aradan sonra o bölgede İslam dinini tekrar tebliğ eden ilk peygamber olduğu anlatılır. İki oğlu, İshâk ve İsmail peygamberlerin soyundan sürekli peygamberler geldiği anlatılır. İshâk’ın oğlu Yakub ( İsrail ) oğullarının İslam vahyinin taşıyıcı ve tebliğcileri olarak seçildikleri ve içlerinden sürekli peygamberler gönderildiği anlatılır. Mekke’ye yerleşmiş olan İsmail peygamberin soyundan da son peygamber Hz. Muhammed’in gönderildiği belirtilir.

Hz. İbrahim ile Hz. Muhammed arasında geçen süre yaklaşık olarak 2700 yıldır. Yani M.S. 7 YY ile M.Ö. 2.100 arası. Hz. İbrahim’in Kurân’da anlatılan kıssasında geçen toplumunun, Güneş-Ay-Yıldız tanrı sisteminin AKAD UYGARLIĞININ ( M.Ö 4000-2100 Güneydoğu Anadolu – Kuzay Irak Arası Bölgede ) tanrı sistemi olduğu çok net bilinmektedir. En büyük Tanrıları Şameş (Güneş), ve alt iki tanrıları Sin (Ay) ve İstar (Yıldız) dır. Bu arkeolojik bilgiler, Kuran ayetleri ve Tevrat metinlerinden Hz. İbrahim’in o devirde ve o bölgede yaşadığı çok net olarak bilinmektedir.

Hz. İbrahim ve Hz. Muhammed arasındaki soy-zincirin dışındaki peygamberlerden de bazı örnekler anlatılmıştır. Hz. Hûd, Hz. Salih peygamberler gibi.

Hz. Nuh, Hz. İdris, Hz. Lokman ve Hz. Zulkarneyn peygamberlerin Hz. İbrahim’den önceki çağlarda yaşadığı anlatılmakta fakat dünyanın hangi bölgesine gönderildiklerinden bahsedilmemektedir.

Aşağıya alıntıladığımız Kurân ayetleri de bu gerçeği apaçık bir şekilde gözler önüne sermekte, Allah’ın Adem’den beri yeryüzünde yaşayan tüm kavimlere peygamberler gönderdiğini beyan etmektedir.

“Yemin olsun, biz senden önce de peygamberler gönderdik. Onların bir kısmının hikayesini sana anlattık, bir kısmınınkinden bahsetmedik. Hiçbir resulün, Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir mucize getirmesi söz konusu olamaz. Allah'ın emri geldiğinde, hakla hükmedilir ve gerçeği hükümsüz kılmaya çalışanlar orada hüsrana uğrarlar.” MÜ’MİN-78

“Yemin olsun, biz her topluluğa: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir peygamber gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.” NAHL-36

“İşte bunlar; kendilerine Allah'ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımız (insan nesillerin)den, İbrahim ve İsrail (Yakup)in soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahman (olan Allah')ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar. MERYEM-58


“Sonra onların ardından başka nesiller getirdik.
Hiç bir toplum süresini ne öne alabilir ne de geri bırakabilir.
Sonra birbiri peşi sıra peygamberlerimizi gönderdik; her topluma kendi peygamberi geldiğinde, onu yalanladılar. Böylece biz de onları (yıkıma uğratıp yok etmede) kimini kiminin izinde yürüttük ve onları (tarihin anlatıp aktardığı) bir olay kıldık. İman etmeyen kavim için yıkım olsun.” MÜ’MİNUN 42-43-44


Bunlar ve benzerleri gibi onlarca ayette anlatıldığı ve devam eden bölümlerde vereceğimiz eski uygarlıklardan kalan belgelerden de anlaşıldığı üzere Peygamberler, Adem’den beri tüm kavimlere ve topluluklara gönderilmiştir ve getirdikleri tek din İslam olmuştur. Peygamberlerden sonra o toplumlardan yetişen nesillerin İslam inancını bozarak ona benzer dinler ürettikleri ve asla “TÜM EVRENİ YARATAN EN BÜYÜK TANRI” inancını terk etmedikleri bu “EN BÜYÜK TANRI” nın alt kademelerine, önemli kişlerden, din adamlarından, krallardan, tabiat hadiselerinden sahte tanrılar ihdas ettikleri açıkça belli olan bir vakıadır. Zaten ileride detaylıca göreceğimiz gibi tüm putperest olarak anılan bu toplumların Tanrı inanışlarında ve dinlerinde bu açıkça görülmektedir.

Dosdoğru bir DİNLER TARİHİ anlayışı ve analizi yapılmadan konunun anlaşılması ve netleştirilmesi imkansızdır. Bilgi, delil, hüccet insanı karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Allah bizi bunlardan mahrum etmemiştir. Aklımızı, vicdanımızı, akleden yüreklerimizi Vahyi ve yeryüzündeki ayetlerini kullanarak HAK olan gerçeğe ulaşmamızı istemiş ve kolaylaştırmıştır. Atalardan duyulanların sorgulamadan, araştırmadan kabul edilmesini eleştirmiş ve her bireyin şahsi imtihanını verdiği ve bu uğurda kendi çabasını ortaya koyması gerektiğini açıkça belirtmiştir.

Bu çok önemli konuya aşağıdaki maddeleri açıklayarak devam edeceğiz. Bir sonraki yazımızda inceleyeceğimiz YANLIŞ ÖNYARGI başlıkları aşağıdakiler olacaktır ve tüm bu delil ve analizlerden sonra, algımız ve tasavvurumuz “DİNLER TARİHİ” hakkında gerçek ve sağlam bir temele oturacaktır.



2- “Eski çağlarda insanlar neden sadece Güneş, Ay, Yıldız, Şimşek v.b. şeylere tapıyordu neden Allah’ı bilmiyorlardı?”

3- “Din, insanların korkuları zayıflıkları için uydurdukları içgüdüsel bir fenomendir. Peygamberler toplumlarının en bilgili, filozof ve devrimci insanlarıdır.”

4- “Semavi dinler ve peygamberleri eski çağdan gelen inançlardan yeni dinler oluşturmuş ve bunların kitaplarını yazmışlardır.”

5- “Hac, Namaz, Oruç, Sadaka, Kurban, Sünnet, Gusül v.b. Hz. Muhammed tarafından getirilmiştir.”

6- “Mekkeli müşrikler ve diğer Peygamberlerin kavimleri Allah’ı bilmiyorlardı, Vahiy ve Peygamberlik kavramlarını da bilmiyorlardı. Onlara Peygamberler Allah inancını ve din kavramlarını öğretti.”

7- “Her kavme gönderilen dinin farklı bir ismi ve uygulaması vardır.”

8- “Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık “SEMAVİ DİNLER” diğerleri insanların uydurduğu dinlerdir.”

9- “Putperestlerin putları kendi toplumlarının geçmişi ile ilgisi de olmayan birdenbire kendi icat ettikleri şekiller, sembollerdir ve isimlerdir.”

10- “Putperest dinlerinde Kitap yoktur, yazılı kurallar yoktur tüm günahlar meşrudur.”

11-“Eski çağlarda toplumlar birbirinden bihaber yaşamaktaydılar, herkes kendi bölgesinden haberdardı, birbirinin dilini, dinini bilmezlerdi.”

12- “İnsanlık gerek düşünce bazında gerekse medeniyet bazında sürekli gelişen ve doğrusal bir çizgi izlemektedir.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder